10 Mart 2014 Pazartesi

Çemberlitaş

Üç kıtada hüküm sürmüş,önüne çıkan her medeniyeti ihtiraslı bir açgözlülükle boyunduruğu altına almış Roma İmparatorluğu, hakim olduğu o engin topraklardan biri olan Kudüs'te doğan hristiyanlığın ufak adımlarla uzun yollar katederek,imparatorluğun topraklarına en sonunda da kalbi olan Roma'ya kadar yürümesini aldığı tüm şiddetli tedbirlere rağmen önleyememiştir.Güçlü ordularla savaşmaya alışık Roma'nın karşısında bu sefer ne bir kılıç ne bir mızrak ne de bir ordu durur.Roma elit tabakasının yıllardır hiçbir hak tanımadığı,yok saydığı köleler,fakir halk ,köylü gibi ezilmiş sınıflar arasında rağbet bulan hristiyanlık,bu sessiz yığınları,zaman içerisinde Roma'nın baş edemediği bir güce dönüştürür.Sonunda gururlu pagan Roma, bu güce boyun eğer ve hristiyanlığa Milan Fermanı ile resmiyet kazandırır.İmparator Constantinus,Romus'un pagan şehrinde binlerce yıldır kökleşen kalabalık tanrılar ve gelenekler arasında yeni dini için bir yer aralamanın zor olacağı endişesiyle kendine yeni bir başkent aramaya başlar.Constantinus'un  bu arayış sonunda İstanbul'da karar kılmasını o dönemin birazda masallara benzeyen tarih anlatıcılığı "Tanrısal bir ilham" diye tanımlasa da
 İstanbul'un batı ve doğu dünyasını birbirine kavuşturan önemli ticaret yollarının kesiştiği noktada olması,yumuşak iklimi,verimli toprakları,ekonominin tarım ve ticarete dayandığı ilkçağ ekonomisinde gözardı edilemiyecek artılardı..Bir yandan İran,Mısır,Çin gibi kadim kültürlerin  halı,, ipek ,porselen,baharat gibi sanki eski masallardan çıkıp develere yüklenmiş ardından kervanlarla uğurlanmış, zenginlik,statü gösteren kıymetli malları  diğer yandan bu sefer yaşlı doğunun istediği malları taşıyan zengin Akdeniz sitelerinden gelen ticaret gemilerinin ortak bir noktada kavuşmalarına ,birbirleriyle ticaret yapmalarına olanak sağlayan tek yer İstanbul ve onun doğal limanı Haliçti.Bu önemli ekonomik mevkinin getireceği taze para yaşlı Roma'nın ihtiyaç duyduğu taze kandı.Sonunda Constantinus doğru bir kararla İstanbul'u başkent yapar,bu işe de önce şehre kendi adını vermekle başlar.Artık İstanbul bu tarihten sonra Konstantinopol diye anılır,öyleki Osmanlı döneminde dahi bu ad müslüman türkler arasında hatta bazı yazışmalarda edebiyatta da yaşamaya devam eder,bir farkla artık o türklerin biricik Konstantiniyye'sidir.
    Üç yüz yıldır mücadele eden Roma ve Hristiyanlık farkında olmadan çoktan birbirlerinden etkilenmeye başlamışlardır.Hz İsa'nın yaşadığı dönemde hristiyan inancının öğretilerinin yazıya dökülmemesi,Hz.İsa'nın ölümünden sonra havarilerinin dağılması,pagan geleneklerinin kuvveti karşısında hristiyanlığı korumasız bırakır.Bir yandan mücadele ettiği rakibine galib gelmeye başlarken,diğer yandan farkında olmadan ondan izler taşımaya başlar.
    Eski geleneklerden kopup yeni inancını ve başkentini kutsamak ve bunu bir anıtla ölümsüzleştirmek isteyen Konstantin eski inanışına hiçde yabancı gelmeyecek bir şekilde kendini betimletir..11 Mayıs 310 yılında dikilen bu anıtın sütunu Roma'da buluna Apollon Tapınağından Konstantinopolis'e getirilir.Bir zamanlar üzerinde,elinde kendi simgesi olan yedi kollu şamdanla güneşi selamlayan Apollon indirilir ve yerine artık taze Hrististiyan Constantinus  çıkarılır .Bu sefer üzerine doğan güneşi, Hz.İsa'yı çarmıha gerilirken kullanıldığına inanılan çivileri sembolize eden yedi adet çivisinin bulunduğu altın bir taçla selamlama sırası ondadır.Heykelin başındaki altın taç güneş ışıklarıyla beraber daha da parladığı için halk arasında"Constantinus güneşi parlıyor" diye ün salan sütun hep yerinde kalmaya devam etse de imparatorlar değiştikçe üzerinde güneşi selamlayan heykelde zamanla değişir.En son üzerinde 1.Theodosios'un heykeli varken üzerine yıldırım düşmesi sonucu zarar gören sütuna
 artık heykel konulmasından vazgeçilir ve altın yaldızlı bir haçla yetinilir.Silindir formundaki sütun 9 adet kırmızı porfir taşın mermer bir kaide üzerinde üstüste konulmasıyla yapılmıştır,taşların birleştiği noktada ise yine eski Roma'nın pek sevdiği imparatorluk sembollerinden olan defne dalları şeklinde mermer çelenkler yerleştirilmiştir.Daha sonraları kilise tarafından azize ilan edilen imparator Constantinus'un dindar annesi Helena'nın Kudüs'e yaptığı geziden getirdiği söylenen Hz İsa'nın çarmıha gerildiğine inanılan çarmıhın ahşap parçalarının bir kısmı ve Hz Nuh'un gemisini inşa ederken kullandığına inanılan  çekiç ve başka dini eşyalarla beraber bu sütunun altına gömüldüğüne inanılırdı.Bu sebeple sütun,hristiyanlık inancında kutsal bir yere sahip olduğu kadar bazı maceraperest hazine avcılarının da merakını çeker.Tarihçilere göre böyle değerli eşyaların orada bulunmasına imkan yoktur ama eğer varsa bile en meşhur hazine avcıları olan  haçlılar tarafından çoktan Avrupa'ya kaçırılmış olmalıdır.Nitekim Hz. İsa'ya ait olduğuna inanılan kefen parçası 4. Haçlı seferi sırasında alınıp Roma'ya götürülmüştür.
    Osmanlı döneminde 1779'daki büyük yangında yanarak siyah bir renk alan sütuna Avrupalılar "yanık sütun" ismini daha çok yakıştırırlar.Bu yangından sonra yıkılmaması için güçlendirilen yaşlı sütunun, protez işlevi gören çemberleri çıkarılmamış,alt kaidesi güçlendirilmiştir,bu nedenle alt kaidesinde Hz İsa'nın çarmıhtan indirilişini simgeleyen kabartmalar bu yılların izini silmek için yapılan müdahelelerde kaybolmuştur.
    Evliya Çelebi'ye göre sütun tılsımlıdır"Tavuk Pazarında kırmızı zımpara taşı parçalarından oluşmuş yüz arşın uzunluğunda iğne gibi bir sütun vardır.Bu Hz. Muhammed'in doğumu sırasında iki gece içinde meydana gelen depremlerde hasar görmüş,ancak ustalar sütunu hala sağlam,ayakta duracak biçimde bir adam baldırı kalınlığındaki demir çemberle çevrelemişlerdi.Büyük İskender döneminden 140 yıl önce dikilmişti.Konstantin Sütunu'nun tepesine yılda bir kez kanatlarını çırparak havadaki bütün kuşları pençelerinde gagalarında üçer zeytinle birlikte oraya toplayan sığırcık şeklinde bir tılsım yerleştirilmişti"
    Hala kendini görmek için kalabalıkları çektiğine ,onca yangına,depreme,zamana karşı bir şekilde direnebildiğine göre sütun Evliya Çelebi'nin bahsettiği o tılsımının bir bölümünü hala  muhafaza etmiş  anlaşılan..
   
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder