23 Şubat 2014 Pazar

Seyr-ü Sefer Eden Bir Camii Piyale Paşa

Orta Asya'dan yıllar boyunca at sırtında hep batıya doğru şaha kalkmış bu millet, kıyıları engin denizlere açılan yerleri vatan edindikçe atlarının sırtından inip daha uzak toprakları fethedebilmek için gemilerinin yelkenlerini rüzgara doğru açmayı ilk ne zaman öğrenmişlerdi acaba?Çoğumuzun,Türkler ve gemileri hakkındaki ilk bilgileri Fatih'in dehası sonucu denizler yerine tepeleri aşan ve sırf bu çılgın düşünceye göre dizayn edilmiş gemileri ile başlar.Sonra İstanbul fethedilir.Haliç ve Kasımpaşa tersanelerinde inşa edilip yeni yerler fethetmek,uzak illerden kıymetli mallar getirmek üzere, Ege ve Akdeniz'in bereketli sularına hiç durmadan İstanbul Boğazından irili ufaklı yelkenliler uğurlanır durur.Haliç'in,binlerce yıldır pek çok medeniyetin gemilerine güvenli bir liman olmuş suları Osmanlı gemilerini de kendine çeker,bu yüzden hem Haliç'e hem de buraya  yakın olan Kasımpaşa'da açılan tersaneler zaman içerisinde buraları bir deniz semtine dönüştürür.Kasımpaşa'da bulunan ve Kaptan-ı Derya Piyale Paşa için yapılmış caminin mimarisi bile denize aidiyeti vurgular.
 
İstanbul'un o güzel tepelerine çoktan Şehzadeyi,Süleymaniyeyi silinmeyen bir izle mühürleyen Sinan,yaşlanan ama yorulmayan bilge zekasını,hünerli ellerini yeni camileri yükseltmek için kullanmaya devam eder.Bir yandan Edirne'de Selimiye'yi, her bir taşını ayrı bir maharetle yorumlarken öte yandan İstanbul'da Piyale Paşa Camii'ni bambaşka bir bilgiyle yerine oturtur.Selimiye için ustalık döneminde yapıldı denir ama Sinan'ın eserlerini biraz inceleyen biri ,onun büyük küçük her eserinde nasıl bir usta olduğunu görür.Sanki hiçbir zaman çırak ya da kalfa olmamış,o bilgiler onda ezelden beri hep varmış  ve yılların bu kadim bilgileri,
 hep Sinan'ın kalbine,mahir ellerine kaçıp yeniden hayat bulacakları ana kadar onun parmak uçlarında bekleşip durmuşlar gibi gelir insana.
    Mimarlıkla ilgili kitaplarda, bu caminin planı için Anadolu Ulu Cami geleneğinin yeniden yorumlanışıdır denir.Doğrudur,Sinan bu camisinin planı için gözlerini Anadolu topraklarına çevirmiştir ama o kadim bilgileri ellerinin arasında eğip bükerek kendi maharetine has  bir hale dönüştürmüştür.
    Peki bu eski mimariyi hatırlatan izler nelerdi?Eğer Şehzadebaşı,Süleymaniye,Selimiye hatta bu büyük mabedleri referans alarak yapılan Sultanahmet,Yenicami'gibi büyük selatin camilerini  görmüşseniz eğer bu fark sizin de dikkatinizi çeker.Bu saydığımız selatin camileri ,önce sizi bir dış avluyla karşılarlar,camiye girmeden önce merdivenlerle iç avluya çıkmak zorundasınızdır,üç taraftan merdivenlerle çıktıktan sonra,"taçkapı "adı verilen büyük mermer kapılar sizi ortasında genellikle bir şadırvan olan iç avluya yönlendirirler.Bu avlunun ortasında durup etrafınıza baktığınızda tam karşınızda yükselen caminin "cümle kapısı"durur,avlunun etrafını ise üstleri kubbeyle örtülü revaklı alanlar çevirir,bu iç avlunun ölçüsü,caminin ibadet edilen alanı olan harim kısmının ölçüsü kadardır.İlk defa erken dönem mimari örneklerinden olan Edirne Üç Şerefeli Cami de karşımıza çıkan bu plan şeması, zaman içerisinde Osmanlı mimarisinin vazgeçilmez estetik anlayışı haline gelmiştir .Piyale Paşa Camiinde bu avlu yorumu yerine, erken dönem Bursa Camilerinden aşina olduğumuz,caminin üç tarafının iki katlı revaklarla çevrilmesi geleneğine bir geri dönüş vardır.Camilerin ana giriş kapısı olan "cümle kapısı"nın önünde yer alan son camaat yeri yine eski geleneğe uygun olarak kubbe yerine düz bir örtüyle örtülmüştür.Sinan'ın eliyle yontulmuş bir caminin önünde durursanız eğer , mabedin, ana kubbeye kadar nasıl yükseldiğini Sinan size adeta tek tek gösterir.Her bir payanda,yarım kubbe,kemer,ana kubbeyi göğe kaldırmak için gereksiz hiçbir yorumun arkasına gizlenmeden, açık bir kitap gibi önümüzde durur.Burada ise yine geriye dönüş vardır,tek bir büyük kubbenin hakimiyeti yerine 9m çapında 6 kubbe ve yanlara doğru tonozlarla genişleyen yapının bu eski yorumlarla ele alınmasındaki sır minarenin yeri ile kendini belli eder.Caminin genellikle köşelerinde yükselen kalem  minare burada tam cephenin ortasında ana eksendedir ki daha önce böyle bir yorum karşımıza çıkmamıştır.Tek kubbe hakimiyeti yerine eşit büyüklükteki altı kubbe,yanlara doğru ağır payelerin taşıdığı tonozlu revaklar,önünde revaklı bir iç avlunun olmamasından dolayı daha bağımsız duran caminin ana kütlesi,son cemaat kısmında kubbe yerine düz örtü kullanılması ve en sonunda minarenin o özel yeri camiyi bir Osmanlı Kadırgası na dönüştürür.Gerçekten minare konumu itibariyle adeta bir yelken direğini andırır.Denizleri fethetmiş bir Kaptan-ı Derya için yapılmış bu eser işte bu eşsiz yorumlarıyla,Sinan'ın mücevherlerinden biri haline gelir.
    Piyale Paşa engin denizlerden sonra,bu nadide yapının haziresinde yer alan türbesinde aynı zamanda 2. Selim'in kızı olan, eşi Gevher Han Sultan ile onda doğan yedi kızı ve dört oğlu ile beraber bilinmeyen başka enginliklerdeki son yolculuğuna çıkmak üzere bekler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder