22 Şubat 2014 Cumartesi

Hipodromun Orta Yerinde Küçük Bir Kızın Hikayesi

İnsanoğlunun hayal gücü hayatın ona verebileceklerini yahut da ondan alabileceklerini tahmin edebilme hususunda o kadar zayıf ve kabiliyetsiz ki.Çocukken dinlediğimiz masallar,büyürken okuduğumuz kitaplar hiç gerçekleşmeyecek hikayeler gibi gelirler bize,ama yine de gerçekleşmeyeceklerine inanarak ne okumaktan ne de dinlemekten vazgeçeriz.Halbuki insanoğlunun hayatında bazen umulmadık bir yerden esen güzel bir rüzgar kaderin önündeki bulutları dağıtmaya yeterken,bazen de ansızın beliren fırtınalar onu hiç bilmediği yerlere,acılara sürükleyebilir.Bu arada zamanın ona getireceklerinden habersiz kaderini kendi belirliyor zannetmenin saflığıyla oyalanır durur insan.
    İşte Makedonya'nın bir köyünde doğan Justinianus kapıldığı rüzgarla  doğduğu topraklardan ayrılarak imparatorluk muhafız birliklerine katılır ve Konstantinapolis'e gelir.Çok mu başarılı olur,doğru adımlar mı atar,önemli kişilerle mi arkadaşlık eder bilmiyorum ama bu okuma yazma bilmeyen cahil adam kendini Bizans tahtında otururken bulur.Herhalde o tahtta otururken, onu köyünden koparıp başına Roma'nın tacını takan rüzgarın gücüne kendisi de şaşırmış olmalıdır.Önemli yazışmaları ancak bir tahta üzerine oyulmuş harflerin yardımıyla imzalayabilen Justinianus, onunla aynı adı paylaşan yeğenine hayatın ona zamanında vermediği imkanları şimdi sahip olduğu güç ve kendi evladının olmamasının verdiği rahatlıkla sonuna kadar sunar.Tarihçilerin zeki,çalışkan,sevimli,kendine hakim ve ihtiraslı,hükmedici diye tanımladıkları yeğeni justinianus ta ona sunulan olanakların şükrünü sonuna kadar bilerek tahtta pek bir başarı gösteremeyen dayısının her şeyi  olur.Aldığı eğitim onu Roma İmparatorluğu'nu tekrar biraraya getirme ülküsüne sebebiyet vermiştir.İmparator olduğunda bu hayal onu pek çok kanlı mücadelenin içine atmış olsa da Justinianus adını Bizans'ın altın çağını yaşatacak bir hükümdar olarak tarihe adını yazdırır.
    Kader,genç Justinianus'un hayatında güzel bir meltem şeklinde  eserken,İstanbul'un bir başka köşesinde daha sonra Justinianus'un hayatında çok önemli bir yere sahip olacak olan Theodora için örseleyici birşekilde eser.
    Bizans tahtına oturmanız için belli bir soydan gelme şartı önemli değildir.Eğer askerlerin sevgisini kazanabilmişseniz,entrika çevirmek sizin için alalade bir şeyse,hedeflediğiniz yolda bazen kıyıma varacak şekilde kan dökmekten çekinmiyorsanız taht yolunun önemli bir kısmını yarılamışsınız demektir,ama yine de imparator olabilmeniz için hipodromun önemli gücü olan Mavi ve Yeşillerden bir grubun desteğini muhakkak arkanıza almanız gerekir.Eğer tüm bunları yapabilmişseniz,iyi bir kader de sizin yanınızdaysa Bizans tahtı ile önünüzde bir engel kalmamış demektir.Şimdi kızlar kusura bakmayın sıkıcı bilgilere başlıyorum ama hikayem için bunları anlatmam şart.
    Bizans'ın mutlak hakimi imparatordur ama imparatorun gözardı edemeyeceği bir güç olan hipodromdaki kalabalıklar fikirlerini söylemekten çekinmedikleri gibi eğer bu haykırışlar duyulmazsa en kanlı isyanlara kalkışmaya da bir an bile tereddüt etmezler.O yüzden imparatorlar bu kalabalıkları doğru bir şekilde yönlendirmek için hükümdarlıkları boyunca marifetli politik oyunlar oynamak zorunda kalmışlardır,ya da bu oyunlardan bunaldıkları zaman kanlı bir gözdağı ile susturmaktan çekinmemişlerdir,eğer zayıflık ve iradesizlik göstermişlerse de Andronikos Kommenus gibi kalabalıklar tarafında parçalanarak feci bir sonla öldürülmekten kaçamamışlardır.
    Mavi ve Yeşiller kökleri Roma İmparatorluğu'na dayanan bir yapılanmadır.Bugün bile İtalya'nın geleneksel günlerinde mahalleler arasında yapılan coşkulu at yarışları ve kutlamalar Roma Medeniyeti'nin bu kanlı yarışlarının folklorik bir şekilde geriye kalan mirasıdır.Günümüzün politika gruplarına benzeyen bu yapı alalade bir sosyal gruplaşma değil bilakis listeleri,aidat ödeyen üyeleri,seçtikleri başkanları,silahlı milis kuvvetleri ile pek çok siyasi,ekonomik ve sosyal olayın yönünü değiştirecek bir örgütlenmeydi.İmparatorlugun  her şehrinin kendine ait hipodromlarında mavi ve yeşil diye adlandırılan örgütlenme muhakkak bulunurdu.Bu ayrı şehirlerde aynı renklere inanmış kişiler arasında mutlak bir dayanışma vardı.Bütün vergi yüklerinden muaf tutulmuş,adlarına heykeller yapılan,şereflerine destanlar yazılan hipodromun araba yarışçıları bu iki farklı hizibten birine bağlı olmak ve onlar adına yarışmak zorundaydılar.İmparatorda dahil kim hangi tarafı tutuyorsa koluna tuttuğu tarafın renginden bir eşarp bağlamak zorundaydı.Bu cüretli tarafını gösterme adeti çoğu sefer ölümle sonuçlanacak ateşli kavgaların olmasına da sebebiyet veriyordu"Demark" adı verilen kendi seçtikleri yöneticinin yanında imparatorun bizzat atadığı "demokrat"adı verilen eş başkanla imparator bu hizipleri başıboş bırakmamaya çalışırdı.Hipodromun hayvan terbiyeceleri,dansörler,sirk göstericileri,tiyatrocular maaşlarını aldıkları bu hiziplere bağlıydılar.İşte bu ayı terbiyecilerinden biri olan bir baba ve dansör bir anneden doğma Theodora'nın hikayesi hipodromun bu orta yerinde başlar.Kocasının ölümüyle bir başına kalan anne üç kızının merhamet uyandıran güzelliklerine güvenerek yeşillerin zulmünden, kendisini ve çocuklarını koruması için mavilere, bir yarış günü hipodromun ortasında yalvarınca istediğini elde eder ve kocasından boşalan yere sevgilisini yerleştirmeyi başarır.Kızlarının, özellikle Theodora'nın dillere destan bir güzelliği vardır ve bu güzellik ona hipodromda düzenlenen gösteriler için büyük bir yarar sağlar.Sanatını en cüretkar şekilde göstermekten çekinmeyen bu güzel genç kız kıvrak bir zekaya da sahiptir,zekasını güzelliğiyle birleştiren Theodora kısa sürede kibar çevrelerin en ünlü gözdesi haline gelir.Evinde önemli politikacılar,devlet adamları,üst rütbeli askerler için eğlenceler tertip eder.Önemli kişilerle yaşadığı metres hayatı ona zenginliğin kapılarını araladığı gibi,dönemin tarihçileri tarafından bile aşağılanmaya varacak şöhreti de beraberinde getirir.Yaşadığı maceralı hayatta başına gelen kötü bir tecrübe onu İskenderiye'ye sürükler.Yepyeni bir başlangıç yapmak isteyen Theodora İskenderiye'ye hangi duygularla gelir,hayatında nasıl bir değişim yaşamıştır,gerçekten samimi bir tövbekar mıdır yoksa atacağı bir sonraki adım için planlanmış bir geri çekilme ve hesaplı bir pişmanlığın maskesi altına mı gizlenmektedir ,bu soruları cevaplamak zor çünkü hayatının bu dönemi karanlık, ama onu yakından tanıyan dönemin tarihçilerine göre, kininde ve tasarladığı işlerde son derce azimli olan bu güçlü kadının bir inziva hayatını tercih edeceğine inanmamız güçleşiyor.Nitekim Konstantinopolis'te güçlü devlet adamlarının doldurduğu evini bu sefer İskenderiye'de din,felsefe,düşünce adamları doldurur.Artık ateşli bir tövbekar gibi görünen Thedora Justinianus'un zulmünden kaçan Hristiyan Monofizist din adamlarıyla çok yakın ilişkiler kurar.Bu zeki kadın bu sefer dindar ve yardımsever kimliğiyle ün salar,zaten genç Justinianus onu bu yeni haliyle tanır ve ona öyle bir aşk ve hayatı boyunca sürecek bir hayranlıkla bağlanır ki kendine imparatoriçe yapmak için bir an bile tereddüt duymaz.Sonunda Patriğin takdis edip başına imparatorluk tacını taktığı güzel Theodora, justinianus tarafından  Doğu Roma İmparatorluğu'nun kraliçesi olarak 527 yılında hipodromda kalabalık halka takdim edilir.Merhamet için hipodromun ortasında yalvaran küçük ve güzel kız yıllar sonra imparatorluk locası olan katizmada başında tacı,sırtında erguvan rengi pelerini ile tebasını gururlu bir edayla selamlar.Theodora kocasının en büyük yardımcısı olur,bir zamanlar evinde şereflerine eğlenceler tertiplediği devlet adamları huzuruna çıktıklarında imparatoriçenin ayaklarını öpüp o izin vermeden konuşamazlar.Zekası,bilgisi Justinianus'un politikalarına yön verir.İmparator yüzünü batıya Latin Krallığına dönerken,imparatoriçe Justinianus'un önemsemediği İmparatorluğun doğu toprakları ile iyi ilişkiler kurar.Ayrı safları tutar gibi görünmeleri sadece kurnaz bir politikadır.Hükümdarlıklarının ilk yıllarında 530'da meydana gelen " Nika isyanı" rakiplerine imparatoriçenin gücünü gösterdiği bir meydan okuma olur.İsyandan korkan Justinianus kaçma planları yaparken Theodora"Hayata sahip oluşumuz ancak onu bir gün kaybetmek içindir.İmparatorlar için erguvan renkli pelerin kefenlerin en güzelidir "diyerek tarihçilerin kaydettiği o ünlü konuşmasını yapar ve kaçmayı reddeder.Kimbilir Justinianus'un bilmediği ama Theodora'nın çok iyi bildiği yoksulluğun,kaybetmenin,aşağılanmanın,ezilmenin ağır hatıraları  ona elindekileri kaybetmektense ölmeyi göze alacak kadar  cesaret veriyordu.İşte bu gözü kara cesaretle kırk bin isyancının hipodromda toplanmasını fırsat bilen imparatoriçe,  isyancılara göre sayıları  az  ama savaşta daha mahir ve acımasız olan imparatorluk muhafızlarına, hipodromun kapılarını kapattırıp isyancıların ölüm emrini verir.Askerlerin kılıçtan geçirdiği kırk bin asinin cesetleri üzerine basarak hakimiyetini,gücünü,korkusuzluğunu dosta düşmana ilan eder.İsyancıların "Zafer"anlamına gelen "Nika"çığlıkları hipodromun duvarları arasında kanlı bir susuşla söner.Nika ,isyancılar yerine Theodora'nın olur.
    Bundan sonra Theodora ve Justinianus için mutlak bir hakimiyetin altında geçecek güçlü ve parlak hükümdarlık dönemi başlar.Sadece askeri alanda değil her alanda güçlenen Bizans Ayasofya gibi bir hazineyi bu parlak ve zengin günlerin nişanesi olarak göğe yükseltir.Theodora ve Justinianus'un en önemli eserlerinden biri olan Ayasofya'da onlara ait bir mozaik günümüze gelmemiştir.Kısaca tasvir yasağı ya da putkırıcılık diye tanımlayabileceğimiz Bizans'ın İkonoklazm döneminde Ayasofya'nın erken dönem mozaikleri tahrip edilmiştir.Theodora ölmeyi göze aldığı İstanbul'dan çok uzaklarda Ravenna'daki St.Vitale Kilisesi'nin duvarlarında gururlu bir ifadeyle tasvir edilmiştir.Tarihçiler tarafından o çok övülen güzelliği Bizans mozaik sanatının idealleştirme üslubu ve geleneksel çizgilerinden dolayı tam olarak algılanamasa da iri siyah gözlerinden zekasının parlaklığı üstündeki mücevherlerle beraber kilisenin duvarlarında ışıldar.
    Tarih kitaplarından değilde, bir romanda bu hayat hikayesini okumuş olsak,yazarının hayal gücünün sınırlarını fazlasıyla zorladığını düşüneceğimiz Theodora'nın bir ayı terbiyecisinin kızı olarak başladığı hayatı,Bizans'ın en güçlü kadını olarak 548'de geride Justinianus'a bir veliaht bırakmadan sona erer.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder