24 Ocak 2014 Cuma

Çocukluğumun semtleri

Fatih'in yüzyıllar önce fethettiği o çok sevdiği şehrine Türk İslam ruhunu mühürlemek için İstanbul'un en güzel tepelerinden birine yaptırdığı bu eser benim çocukluk yıllarımın en güzel günlerinede ev sahipliği yapar.O sadece ihtişamlı yılların derin ve silinmez izleriyle şekillenmiş bir yapı değildir benim gözümde,o aynı zamanda benim için avlusunda özgürce koşup durduğumuz,merdivenlerinden delice inip çıktığımız,kahkahalarla güvercinlerini beslediğimiz,çocukluk zihnimizde en heyecanlı maceralara ortaklık eden dev cüsseli oyun arkadaşımızdır;ya da sevgili ananemin elini tutup kocaman avlusundan yürürken birdenbire daracık bir kapıdan geçerek arkamda bıraktığım heybetli yapının dinginliğine inat,ahiret hayatının o uhrevi sessizliğinden uzakta,günlük telaşın,baharat kokularının insanın başını döndürdüğü bambaşka canlı bir aleme beni arkamdan adeta itiveren masalsı bir zaman dehlizidir.                     Bugün gezdiğimiz Fatih Camii'nde pek az kısım fethin ilk dönemlerine aittir,zira 1766 yılındaki şiddetli deprem yapının büyük ölçüde yıkılmasına sebep olmuş ve yıkılan yapı 1771 yılında 3. Mustafa döneminde yeniden yaptırılmıştır.O yüzden cami fethin ilk yıllarında hala devam eden Bursa Cami mimarisinin izlerini taşımak yerine tekrar yapıldığı dönem olan 18. yy mimarisinin özelliklerini taşır.Fatih'in yıkılan camisi değil ama,mimarıyla girdiği ihtilaf efsanevi bir şekilde (Evliye Çelebi sağolsun) yüzyılları aşarak günümüze gelmiştir,hani kubbesinin istediği yükseklikte olmadığını gören padişahın ,mimarın kendine sormadan kubbeyi destekleyen direkleri keserek buna sebep olduğunu anladığında hiddetlenerek mimarın ellerinin kestirildiğinin anlatıldığı efsane.Efsaneyi bir kenara bırakırsak mimarın 1471 de idam edildiğini onun mezar taşından anlarız,ama nedeni bilinmez.Zaten gerçekler bilinmediği zaman onların oluşturduğu boşluğu efsaneler doldurur.Büyük ihtimalle yapım aşamasındaki birtakım yolsuzluklar bu hazin sonu beraberinde getirmiştir.Ayasofya Osmanlı padişahlarının ve mimarlarının gözbebeğidir ama aynı zamanda onların kudretlerini sorgulayan bir rakiptirde,onun boşlukta yüzdüğünüzü hissettiren devasa kubbesi bir mihenk taşıdır ve gücün getirdiği gururla yoğrulmuş padişahlar için aşılması gerekli bir meydan okuma,mimarlar içinse aşmak zorunda oldukları ateşli bir imtihandır.Osmanlı Mimarisi bubu başarabilmek için biraz daha beklemek zorundaydı.taki Sinan gelene kadar.Ama kudretli hükümdarlar için böyle hırsli efsaneler anlatmayı eski tarih pek sever .Nitekim Ayasofya yı yaptıran İustinianos bile hayali bir rakibi yenmek istemiştir,Kudüste'ki Süleyman tapınağını.Hatta kilisenin açıldığı gün,heyecanını yenemeyerek,ambon kürsüsüne ilerlediğini(din adamlarının vaaz verdiği kürsü) ve "Ey Süleyman seni yendim"dediğini yine efsaneler bize fısıldar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder